Gamze Mimaroğlu

ve Tatiko
HAYATIMIN EN GÜZEL RENGİ TATİKO’MUN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ
Doğum başlamıştı. Gözlerini yavaş yavaş kısıp açıyor, şaşkın ve ürkek bir ifadeyle bize bakıyordu. Onun için önceden hazırladığımız sepete yerleşmiş iyice uysallaşmıştı. Sabahtan beri hareketlerinde bir yavaşlama gözlemlemiştik. Aile bireylerine sokulup sürtünüp gidiyordu. Hatta annemin kucağına yerleşip annesinin sütünü sağar gibi patileriyle nazikçe yumruklamaya başlamıştı. Bize doğumunun başlayacağını böyle haber vermişti. Sepetinin başında heyecanla bekliyor bir yandan veterineriyle görüşüyorduk. Doğum sancıları gelmeye başlamış ve suyu boşalmıştı. Doğumun uzun sürebileceğini öğrenmiştik. Bütün işlerimizi bırakmış onun başındaydık. Daha önce doğum tecrübesi yaşamış bir arkadaş, onu yalnız bırakmanın daha iyi olabileceğini söyleyince, usulca başından ayrılmaya karar verdik. Tam doğrulup kalkacakken, acı bir miyavlamayla bize baktı ve patisini elimin üzerine koydu. “Gitmeyin” diyordu. “Size ihtiyacım var”
Bekleyiş sürüyordu. Çok sürmedi ilk yavrunun ayakları göründü. İkinci büyük ıkınmayla minnacık tekir yavru plesentasıyla birlikte doğuvermişti. Canım kedim Reçel anne olmuştu! Yavruyu yalayıp temizledi. Hemen harekete geçen yavru annesinin memesine yapıştı. Veterinerin söylediğine göre 3 ya da 4 yavrusu olacaktı bekleyişimiz sürüyordu. Bir an evvel kızımızın sancılarının bitmesini ve bu doğumu sağlığıyla sonlandırmasını diliyorduk.
Yavruyu emzirdikten sonra tekrar ıkınmaya başladı. İkinci bebeğin ayakları gözüktü. Yine güçlü bir ıkınmayla yavruyu dünyaya getirdi. Beyazlı siyahlı kınalı dünyalar tatlısı bir yavru doğdu elimize. İşte sonraki zamanlarda benim hayatımı tamamen dolduracak onsuz bir an bile geçirmek istemeyeceğim “Tatikom” böyle doğdu. Annesi siyah beyaz renkli, kadife , zümrüt yeşili gözleri olan çok alımlı bir kediydi. Yavruların içinde ona en çok benzeyen kedi Tatiko’ydu. Onu da yalama emzirme sürecinden sonra siyah ve bakır renkte bir yavru daha doğurdu. Ona hiç benzemeyen bu yavru bizi şaşırttı.
Genlerini daha çok babadan almıştı demek ki. İlk doğan tekir de öyle.. son olarak bir yavru daha vardı karnında. Onu da doğurdu. Artık kızımız bitap düşmüştü yorgunluktan. Son yavruyla hiç ilgilenmiyor yavru da hareket etmiyordu. Dokunduk, elimize aldık. Ağzını açıp kapatıyor zor nefes alıyordu. Biraz salladık hatta kalp masajı bile yaptık ama hayata döndüremedik. Bir süre sonra artık hiç nefes almıyordu. Onu götürüp bahçeye gömdüm. İçlerinde Reçel’e tamamen benzeyen tek kedi bu ölen yavruydu.
Reçel doğumunu tamamlamış yorgunluktan bitap halde uyuyordu. Ara ara uyanıp yavrularını yalıyor tekrar uykuya dalıyordu. Biraz su damlattım ağzına bize minnetle bakarak yavrularına sarılıp uyudu.
Hayatımız bir anda renklenmişti. Yavrularını gözlemliyor minik bebek gibi uyumalarını, tatlı tatlı patilerini yalamalarını, annelerini emmelerini sevgi ve mutlulukla izliyor birbirimize anlatıyorduk. Sonra gözleri açıldı büyümeye başladılar. Çok hızlı büyüyorlardı. Göbek bile yapmışlardı. Onlar için yaptığımız korunaklı bir yerde oyunlar oynamaya başladılar. Düşmeleri kalkmaları birbirleriyle güreşmeleri anneleriyle sarmaş dolaş uyumalarını seyretmek en büyük zevkimizdi.
Aylar ayları kovaladı. 3 aylık oldular. Reçel artık doğası gereği yavrularını sütten kesince yanına yaklaştırmamaya patilemeye vurmaya başlamıştı. Bir süre sonra da yavrularını kıskanıp beni terketti annemin evine yerleşti. Daha önce hiç çocuk büyütmemiş olan ben birden 3 çocuk sahibi olmuştum! Reçel annelik görevini bana devretmişti. Yavruların içinde Tatiko çok uysal çok narin bir kediydi. Hem fiziksel hem de karakter özellikleri ile kalbimizi en çabuk kazanan o oldu. Gözleri çekik olduğundan önce ona tatar dedik sonra tatari sonra tatişko ve en sonunda ismi dilimize Tatiko olarak yerleşti.
Hayvanların karakterlerini ister istemez insanlarla kıyaslar onların bazı kötü huylarına kızar güzel huylarıyla övünürüz. Oysa onlar içgüdüleriyle yaşar bunu bazen unuturuz. Tatiko’mu diğer kedilerden ayıran bir özeliği de erdemli insanlara benzer tavırlarıydı. Israrcı ve arsız değildi. Yapmasını istemediğim şeyler için sadece uyarmam yeterliydi. Sabahları ben uyanmadan gürültü yapmaz mama için uyanmamı beklerdi. Çok geç olduysa eğer patisiyle yüzüme hafifçe dokunurdu. Tüylerini taratır ayak ucumda yatardı. Ne zaman ismini seslensem nerede olursa olsun koşarak gelirdi. Ayaklarıma sürtünür sevgisini belli ederdi. Sosyal medya bağımlısıyım. Beni sosyal medyadan koparacak olan tek güç Tatiko’nun kendisiydi. Telefonuma bıyıklarını sürter elimden bıraktırırdı.
Asla ona kızıp bağırmadım çünkü bunu hak edecek hiç bir şey yapmazdı. Tatiko’yla birbirimize büyük bir aşkla bağlandık. Bir gün gebe kaldı. Çok genç olduğu için doğumu büyük zorluklarla gerçekleşti. Çalışıyor olduğum için doğumunda yanına olamadım. Yavrularından biri ölü doğmuş diğeri yaşıyordu. Koşa koşa gitmeme rağmen doğumuna yetişemedim. Gittiğimde beni kapıda gördüğünde acı bir çığlık attı ve yavrusunu gösterdi. Kalbi küt küt çarpıyor heyecanla yavrusunu emziriyor bacağını doksan derece havaya dikiyordu. Kendisi bembeyaz olan Tatikom kapkara bir yavru doğurmuştu!
Ertesi gün işten çıkıp eve gittim Tatiko sepetinde yavrusunun yanında değildi. Gidip sepete baktığımda gözlerime inanamadım. Tatiko’mun yavrusu cansız yatıyordu! Tatikoyu kucağıma aldım. Hiç bir şeyin farkında değildi sanki. Mama yiyor geziyor oynuyordu. Memeleri süt doluydu. Bu durumda ne yapılabilirdi. Hayvansever dostlar ona süt annelik yaptırmamı tavsiye ettiler. İlan verdim. Aynı gün Tatiko’ma üç tane daha yavru geldi. Annelerini kaybetmiş henüz gözleri açılmamış üç yavru! Tatiko şaşkınlıkla onlara yaklaştı. Önce kokladı ne yapacağını bilemedi. Sonra hepsini bir güzel yaladı. Pirelerini ayıkladı. Bacağını yine doksan derece havaya dikerek günlerce aç kalmış bu bebekleri emzirdi sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar emzirdi. Zayıfladı halsizleşti. Yavrularının üzerine titriyordu. Evde onları oradan oraya taşıyor bir türlü yer beğenemiyordu. Mutluluğu her halinden belliydi. Yavrularına bu kadar düşkün olduğu halde bana olan sevgisini ve ilgisini eksik etmedi. Yavrularını asla kıskanmadı. Benden en ufak bir şüphe duymadı sonsuz güven duygusunu hiç yitirmedi. Yine aylar ayları kovaladı. Yavrular büyüdü sütten kesti onları.
Evimiz bahçeli. Güzel havalarda bahçeye çıkmalarına izin verdim hep. Çünkü bu onların en doğal haklarıydı. Biz insanlar yok ettiğimiz ormanlara binalar dikerek, egzost dumanlarıyla, yakıt gazlarıyla, zehirli atıklarımızla onların doğalarını çoktan yok ettik. Onlara bir ağaç kovuğu, avlanacak canlı, içecek su bırakmadık.
Beslediğimiz hayvanlar eğer apartmanda yaşıyor isek daha güvenli yaşıyorlar fakat evrimi de değişiyor.. Avlanma özelliklerini yitiriyorlar. Sokak kedilerini evrimi de artık kapitalizm koşullarına göre yaşamaya çevriliyor. Evimiz müstakil. Bahçemizde bir kaç zeytin ağacı var. Onların istedikleri zaman orada yaşamalarına izin verdim. Dışarı çıkmak için yalvardıklarında onları bundan mahrum etmeye içim elvermedi. Ağaçlara çıkmayı sinek ve kuş avlamayı diğer kedilerle kavga etmeyi bölgelerini korumayı öğrendiler.
Tatiko artık vakti geldiğine kanaat getirince yavrularına doğada yaşamanın kurallarını öğretmeye başladı. Ağaca çıkma dersi, sinek yakalama dersi, pusuya yatma dersi, çatıya çıkma dersi yabancı kedilerle kavga etme dersi... Annesinden ne öğrendiyse onlara öğretmeye başladı. Yola pek çıkmazdı. Çıksa bile bir araç geldiğinde hemen bahçeye koşardı. Tehlikenin farkındaydı, farkındaydım. Araçlar genelde mahalle arasındaki sokaklardan geçerken yavaş ve dikkatli geçerler kediler de içgüdüsel olarak kaçarak kendin korumaya başlarlar. Buna alışıyordu. Başka çarem yoktu. Apartman, site gibi bir bölgede yaşamıyorum. Düzensiz binalar, dar yollar... insana ve hayvana dair yaşama koşullarının iyi olmadığı bir bölgede hem kendi kedilerimin hem sokak hayvanlarının yaşamını iyileştirebilmek için kısıtlı maddi koşullar içinde elimden geleni yapıyor bunun verdiği mutlulukla yaşıyordum.
Dündü. Evdeydim. Kedilerimi besledim, bahçeye çıktılar. Bir süre sora eve gelip uyurlardı. Ara ara kontrol ederdim. Ben bakkala gederken peşime takılır geri dönerlerdi. Dündü. Sıradan bir gündü. Ama dün herhangi bir gün değildi. Dün yoldan gelen sesler üzerine fırladım. Ağabeyim kaldırımın kenarına çökmüş ve yerde kanlar içinde yatan Tatikom... hız manyağı bir maganda... gerisini dillendiremem...
Bu fotoğraf gerçek olamazdı. Benim gördüğüm şey bir halüsinasyon olabilirdi. Gerçek olamazdı. Öldü müü ? diye haykırdım. Verdiği cevap havada asılı kaldı. “Öldü” Çığlığıma yakarışlarıma komşular yetişti. Gerisini çığlık gerisini gözyaşı gerisini gören gözler duyan kulaklar anlatabilir.. Bu satırlar, bu kelimeler asla o tabloyu anlatmaya yetmez. Acının dili türlü türlüdür. Bu noktadan sonra yaşadığım acıyı kalbinde yürek taşıyanlar, bu öyküyü buraya kadar okuyanlar anlar. Anlatılmaz. Anlatamam...
TATİKOMA VEDA MEKTUBU:
Sevgili Prensesim,
Sıcaklığınla gelip geçtin kucağımdan. İçimdeki duygu boşluğunu sonuna kadar doldurdun. Kadife tüylerinle, minik patilerinle tenime bir gül gibi dokundun. Kalbime tarifi mümkün olmayan bir aşk olarak doğdun. Uykusuz gecelerimde senin mırıltılarınla uyuyabildim. Soğuk havalarda sıcaklığınla...
Bana dünyanın o en güzel duygusu olan “annelik duygusunu” yaşattığın için sana minnettarım.
Yoksunluklarla dolu hayatımda en güzel şey sendin. Senin çıkarsız sevgin ve vefa duygun insanoğluna örnek olsun.
Birlikte çok güzel günler geçirdik. Hayatımın en güzel rengiydin. Sana karşı bir eksiğim kusurum var ise eğer beni bağışla.
Sen gidince bütün çiçeklerim soldu. Açar mı dersin bir daha o çiçekler? Açsa da senin kadar güzel kokar mı?
Senden yadigar üç yavruna gözüm gibi bakacağım. Kokun üstüme sinmiştir. Beni koklayarak uyurlar için rahat olsun güzel kızım.
Işıklar içinde uyu güzel gözlüm, ipek tüylüm.
Sevgili Hayat.
Sana bunu söyleyen çok olmuştur ama bir kere de ben söylemek istiyorum ; gerçekten çok zalimsin. Çok acımasızsın. Tarifsiz bir acının sınavına soktun beni. Umarım bu sınavdan geçebilirim.
Ama kedilerden öğrendiğim bir şey var. İnsan asla nankör olmamalı. Bana Tatiko’mu verdiğin için, onunla kısa da olsa o güzel aşkı yaşattığın sana da teşekkürler ey hayat... Sana da teşekkürler...
İşte böyle dostlar. “Kimseyi çok sevmeyin acısı çok büyük oluyor” demeyeceğim. Bence sevginin sınırı yoktur. Sevin. Büyük aşkların acısı da büyük olur çaresi yok. Büyük aşkı yaşayabilmek için büyük acıyı da göze almak gerekiyor.
Hayvan sevgisi olmayanda insan sevgisi ve merhamet olmaz. Bencillik varolur. Dünya da hayvanlarında yaşama hakkı var demek bile bencilce bir cümle. Her canlının yaşama hakkı en az bizim kadar var. Onlarla eşitiz ve dünya hepimizin...
Comments
- No comments found
Leave your comments